Haber

Ekrem İmamoğlu Gençlerle Buluştu

İBB Genel Başkanı ve Millet İttifakı Başkan Yardımcılığı adayı Ekrem İmamoğlu, Müze Gazhane’de düzenlenen ‘Türkiye Milletin Kudretinde Nutuklar’ etkinliğinde gençlerle bir araya geldi. Millet İttifakı gücünde yapılacakların özetini gençlerle paylaşan İmamoğlu, onlardan gelen soruları da yanıtladı.

Öğrenci İmamoğlu, “AK Parti geçen hafta bir seçim beyannamesi yayınladı ve burada İBB’nin çok yaptığı işler söz olarak veriliyor. Örneğin, deprem bölgesine ve afet bölgesine deniz hastanesi göndermek.

Bu konuda ne düşünüyorsunuz sorusuna ise, “21 yıldır bu ülkeyi yöneten bir anlayış, seçime bir ay kala söz veriyorsa, silin aklınızdan. Git oyununu oyna. Bu rejimi değiştirin. 21 yıldır iktidarda olan bir akıl bugün oraya gemi göndereceğim falan derse; Yazıklar olsun sana. Ne söyleyebilirim. Canım yanıyor” diye yanıtladı.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve Millet İttifakı Başkan Yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu, Kadıköy’deki Müze Gazhane’de düzenlenen “Türkiye Milletin Kudretinde Nutuklar” etkinliğinde gençlerle bir araya geldi. . Millet İttifakı mutabakat zaptında ele alınan konular üzerinden düzenlenen ve zaman zaman yağmur altında gerçekleştirilen etkinlikte konuşan İmamoğlu, kısaca şunları söyledi:

“15 MAYIS SABAHINDA TÜRKİYE’YE NASIL UYANACAĞIZ”

“20 yılı aşkın bir süredir Türkiye’nin bir iktidar döneminde geçirdiği bazı süreçler var. Özellikle gençler kendilerini çok köşeye sıkışmış hissediyor. Türkiye’nin farklı bölgelerindeyim ve bu farklı yerlerdeki gençlerin gözlerinde bir umut arayışı var. Umutsuzluk var. Yani tabiri caizse bu tür bir sınıra ulaşılmıştır. O yüzden bu kısmı halletmemiz gerekiyor. Türkiye yaş ortalaması 32-33 olan bir topluluktur. Genç bir nüfusumuz var. Tarihi bir süreçten geçiyoruz. 15 Mayıs sabahı nasıl bir Türkiye’ye uyanalım diye merak ediyorsunuz ya da uyanmak istiyorsunuz. Bu yüzden bilgili olmalısınız. Merak ettiğiniz 15 Mayıs sabahını hep kavramlaştırmalı, geliştirmeli ve hazırlamalıyız. Millet İttifakı bu noktada, bu seçimin sonunda nasıl bir Türkiye vaat ediyor? Nasıl bir devlet, nasıl bir demokrasi kurmak istiyor? Bütün bunlar değerli sorular. 4-5 toplantıda bu bahisleri tartışacağız. Bazen teknoloji olacak, bazen yerel yönetimler olacak. Bazen gençlik olacak, sanat olacak, eğitim olacak, çok konu olacak.”

“KURULAN CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ DEVLETİMİZİ VE DEMOKRASİMİZİ yozlaştırdı”

 

“Bugün Millet İttifakı’nın vizyonunun devlet ve demokrasi kısmından başlamak istiyorum. Bugün devletimizin nasıl bir devlet olduğundan bahsetmekle başlamak daha doğru bir resim çekip yorumlama şansı verir diye düşünüyorum. Bu yıl 100. yaşını dolduran bir Cumhuriyetimiz var. 2016 darbe girişiminin ardından yapılan anayasa değişikliği ile bizi istediğimizden farklı bir yere taşıdığını söylemek mümkün. Getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi maalesef hem devletimizi hem de demokrasimizi yozlaştırdı, raydan çıkardı. 100 yıl önce özenle kurduğumuz ve geliştirdiğimiz Cumhuriyetimiz, birkaç yıl içinde anlaşılmaz bir şekilde şahsi bir devlete dönüştü. Yani insanın her istediğini yaptığı, aksini düşünenlerin cezalandırıldığı bir sisteme dönüşmüştür. Parti projesi, parti devleti, parti kurumu gibi hiç istemediğimiz devlet ve cumhuriyetin değil, her bahiste partinin konuşulduğu 21. yüzyılın ortalarında çok ilginç bir sürece evrildi. , parti ekibi.”

“DEVLET İŞLERİ TARİHİMİZDE HİÇ HİÇ OLMADIĞI KADAR KİŞİSEL”

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile 5 yılın sonunda devlet işleri tarihimizde hiç olmadığı kadar kişisel hale geldi. Ve hatta keyfi uygulamalara dönüştü. Birden dün söylediklerinin tam tersini yapabilecek bir konuma evrildi. Ne yazık ki bu ülkenin 86 milyon insanı devlet işlerindeki kişiselleştirme ve keyfiliğin en ağır bedelini ödüyor. Yaşa, başla, hep birlikte kurduğumuz kurumlarımızın içi boşaldı, yıprandı, hatta prestijde sarsıldı. Maalesef ekonomi yönetimi başta olmak üzere devletimizin kilit noktalarına beceriksizlerin geldiği bir sistem maalesef bize hakim oldu. Bürokrasimiz Saraydan ve Cumhurbaşkanından bağımsız çalışamaz hale geldi. Bir kişinin iki dudağının arasına sıkışmış bir ülke, bir ülke, bir devlet. Devletin işleyişinde bir sistem ve kural yoktur. Yasama, yargı, yürütme; Yürütmenin tek kişinin yani Cumhurbaşkanı’nın kontrolünde olduğu bir sistemle karşı karşıyayız. Son 5-6 aydır bizzat tecrübe ettiğim mahkemeler siyasetin emrine girdi. Yani siyaset ne istiyorsa mahkemeler karar veriyor. Hatta yargıda çok değerli bir karar bekleniyorsa herkes nasıl bir talimat gelecek diye Saray’a bakıyor. Bunlar sokakta alenen konuşulmaya başlandı. Sokakta, resmi daire koridorlarında ve hatta mahkeme koridorlarında konuşuldu. Yargı bağımsızlığının sona erdiğini hep birlikte yaşıyoruz. Biz 100 yıldır hukukun üstünlüğünü sağlamaya çalışırken, ülkeye üstlerin hukuku hakim oldu. Bu çok tehlikeli, çok tehditkar bir ortam. Gençlerin en çok endişe duyduğu iş bu.”

“DÜNYANIN FAZLASIYLA YETKİLİ BİR TOPLULUĞA DÖNÜŞTÜRDÜK”

“Etki-tepki kavramlarının bu kadar üst düzeyde olduğu ve bu kadar açık bir toplum olduğu bir dünya ortamında, tam tersi otoriter bir topluma dönüştük. Bu çok korkunç bir kayıp. Daha da kötüsü, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Milli Mücadele’nin en zor döneminde bile canla başla mücadele eden ve ülkenin kaderine yön veren büyük Meclis’i yerle bir etmiştir. Kapısında ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni tamamen ortadan kaldırdı. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda ülkenin geleceğine dair bütün değerli kararlar birkaç kişinin bulunduğu bir masada alınırdı ve 2-3 kişi de olsa 2-3 kişi gider bir kişi kalırdı. Bu yeterli değil; Demokrasilerin olmazsa olmazı sayılan ifade özgürlüğü ortadan kaldırılmış, bir endişe ve tehdit ortamı hakim olmuştur. Özellikle medyanın baskısı, gazetecilerin sık sık hapsedildiği bir ortamın varlığı, toplumun sessizliği ve iktidara karşı olan bir yurttaş varsa fikirlerini paylaşmaktan ve duyurmaktan korkar hale gelmesi. onların kederi.”

“SONSUZ BİR KUTUPLA KARŞIYAYIZ”

“Ülke başka bir tehditle, sonu gelmez bir kutuplaşmayla karşı karşıya. İnanılmaz bir atmosfer var. Beni en çok yaralayan şey; Allaha şükür toplumda bu kadar çok insanla karşılaşmıyorum ama siyasi çalışmalarımızda yani Türkiye’nin farklı bir yerinde bazen birinin bana kinci gözlerle baktığını hissediyorum. Ve söylerim; Tanrı aşkına, biri bana neden öyle bakardı? Neden bakıyor? Beni dinlediğinden, fikirlerimi bildiğinden değil, birinin benim hakkımda söylediklerine inandığı için, buradaki herkesi bilmediği bir yöntemle, değerlerimiz dediğimiz kavramlar üzerinden yargılayarak, yani, inancımızın, vatan ve millet sevgimizin, tabiat sevgimizin adı her ne ise, bir kutuplaşma iklimi ve bunu bile bile yapan devasa yöneticiler üzerinden. Çok utanç verici. Ne yazık.”

“DEVLETİN BÜTÜN İŞLERİ NEREDE YETERLİ OLMAYANLARA TESLİM EDİLMİŞTİR”

“Farklı inançlara ve farklı kimliklere sahip kesimlerden oluşması ve bu insanlara bunun bir zenginlik değil, bu ülkenin geleceği için bir tehlike olduğunu hissettiren anlayışlar, bu asırlık yolculukta bize büyük kayıplar yaşatmıştır. . Cumhur İttifakı 21 yıllık iktidarında, özellikle son döneminde devletimizi modernize etmek, demokrasimizi dünyanın en ileri demokrasileri düzeyine çıkarmak yerine tam tersini yaptı. Bu çok acı verici bir durumdur. Keşke öyle olmasaydı. Bugün iki ittifakın demokratik sistem içinde daha iyiyi yakalamaya çalışmasını diliyorum. Ama ne yazık ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile devletin neredeyse bütün yetkileri beceriksizlere teslim edildi. Devlette görev almanın temel kriteri liyakat ve liyakat değil, açıkçası Saraya ve Sayın Cumhurbaşkanına sadakatti. Bu dil bile çok tanıdıktı. Yani İstanbul’da çıkan bir yangını söndüren İstanbul Büyükşehir Belediyesi İtfaiyesi’dir. ‘Git ateşi söndür’ emrini verebilir miyim? Bir yangın varsa, aslında söndürülecektir. Bu görevi yapan insanlar var. En yetkili ve etkili danışmanı çıkıp kameralar önünde ‘Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla yangını söndürdük’ dedi. İş şimdiye kadar gelişti.”

“MİLLİ İTTİFAK OLARAK BÜTÜN BU SORUNLARI ÇÖZMEK İÇİN yola çıktık”

“Bürokrasimizin her kademesi, devleti ve vatandaşı değil, kişisel başarısını düşünen insanlarla doluydu. Bu rutin aynı zamanda bir dizi beceriksizlik yarattı. Bugünden itibaren Cumhur İttifakı, özgürlük ve demokrasi yerine; otoriterliği, tek renkli, tek sesli, gri bir devlet anlayışını temsil eder hale geldi. O yüzden bu şehirde, bu ülkede yaşıtlarınızın maalesef her geçen gün umudunu yitirdiğini görüyorum. Ve birçoğunuz fırsat buldukça bu toprakları terk etmek istediğini kendi sözleriyle söylüyor. Bu duruma bir an önce son vermeliyiz. Millet İttifakı olarak tüm bu sorunları analiz etmek için yola çıktık. Umudunuzu kaybetmemenizi istiyoruz. Ülkemizin farklı geleneklerinden ve farklı siyasi anlayışlarından partiler, Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde ve onun birleştirici vizyonuyla bir araya geldi. Bu sayede Cumhuriyetimizin 100. yılına yakışır değerli adımların atıldığı bir yıl olma fırsatını her zaman yaşıyoruz.”

“14 MAYIS’TA TERCİHİMİZİ DOĞRU YAPMAK ZORUNDAYIZ”

“Bunun eşsiz bir versiyonu, 2019 seçimlerinde İstanbul’da yaşayan bir insanım. 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinin Cumhuriyetimizin 100. yılına yakışır şekilde devletimizin ve demokrasimizin yeniden inşası için çok önemli bir fırsat olduğunu hepinize hatırlatmak isterim. Tabii ki 14 Mayıs’ta seçimlerimizi doğru yapmalıyız. Ancak bu şekilde ülke ekonomimizi canlandırabilir, demokrasi sürecimizi dünyanın gelişmiş ülkeleri ile aynı seviyeye getirebiliriz. İşte sizinle konuşuyoruz. Bu söz hem Cumhurbaşkanı adayımız adına hem de ittifak adına söylenmiş bir sözdür. Kısa sürede devletimize kavuşacağız. Ortalığı toparlamayacağız. Devletimizi hızla güçlendireceğiz. Devletin vatandaşlarını bekleyen risk, tehdit ve fırsatlara karşı güçlü sistemler oluşturacağız. Vatandaşın ihtiyacına cevap verirse çok aktif bir modeli insanımızın ayağına getireceğimizi göreceksiniz. Devletimizin gücü, bireylerden değil; Adaleti, kurumları ve kuralları almasını sağlayacağız. Bireyler gelir geçer, kurumlar ve kurallar kalıcıdır. Vakıf olarak sizlere emanet etmemiz gereken sistem budur. Onun için ne yapmamız gerektiğini çok iyi biliyoruz.”

“HÜKÜMETİN HER AŞAMASINDA HESAP VERECEĞİZ”

“Devletimizin köklü bir geleneği var. Sonuçta devletimiz. Bu devleti her zaman bir parçanın, bir bireyin veya birlikte bir partinin devleti olmaktan çıkaracağız. Ülkeyi kararnamelerle yönetmeye son vereceğiz. Cumhurbaşkanlığına bağlı siyasi kurulları derhal kapatacak, bu kurulların yürüttüğü çalışmaları, özellikle aldığı kararla geceden gündüze eyleme geçen bazı uygulamaları değil, ilgili bakanlıklara ve ülkemizin o kadim kurumlarına devredeceğiz. ve olacak. Devletimizi her temel demokratik devlette olduğu gibi hukuk kurallarıyla işler hale getireceğiz. Tüm vatandaşları devleti olduğuna inandıracak bir mekanizmayı hayata geçireceğiz. Devlet yönetiminin her kademesini hesap verebilir hale getireceğiz. Çünkü sizinle ilgili bir sistemden bahsediyoruz. Nasıl ki belediye arazisinin her karışı, her lirası size aitse, devletimizin de her tebaası, her geliri, her ortamı size aittir. Bu nedenle hesap verebilirlik faktörünü en üst düzeye çıkaracağız.”

“DEVLETİ, BÜROKRASİYİ NİTELİKLİ İNSANLARA BIRAKACAĞIZ”

“Bu güç bir avuç insanın gücü değil, 86 milyon insanın gücü olacak. Devleti ve bürokrasiyi 86 milyon insanın evladına, ehil insanlara bırakacağız. Devlet yönetiminde bireye değil, işe ve hukuka bağlılık; Kişisel çıkar arayışının yerini vatandaşa hizmet alacaktır. Şeffaflık, devletin adil olması için olmazsa olmaz bir kural haline gelecek. Hükümeti şeffaf hale getireceğiz. Devleti, bir ailenin, bir kabilenin veya bir avuç insanın gizli odalarındaki devleti olmaktan çıkaracağız. Bürokrasiyi yeniden Meclis’e karşı hesap verebilir hale getireceğiz. Meclisi görüyorsunuz. Devlete hizmet eden bakanlar, Meclis’te gelip hesap verecekleri bir ortam sanılırken, görevdeki kişinin menfaati adına çeşitli biçimlere giren, bağıran, çağrı yapan, tiyatro yapan kişilere dönüştüler. Onları takip eden saray. O bakımdan her kuruluş bu anlamda hesap verecektir.”

“HER AN YANIMIZDA OLAN ADALETSİZLİKLE MÜCADELE EDİYORUM”

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin getirdiği bireysel ve keyfi yönetimden en çok adalet sistemimiz ve yargı kurumumuz zarar gördü. Bu sürecin zararını görenler var. Biliyorum. Ben de onlardan biri olmaya mahkumum. Ne yazık ki sürekli kapıma musallat olan haksızlıklarla uğraşıyorum. 15 Mayıs’tan itibaren adalet sistemini hızla ayağa kaldıracak, yargının bağımsız ve tarafsız kalmasını sağlayacağız. Devletin her işinde adaleti en temel ilke haline getireceğiz. Adalet yoksa gerisi boş. Gençlerle ilgili en çok sevdiğim şeyi burada söylemek istiyorum: ‘Ben hakkım olanı istiyorum Başkanım. Hakkımdan fazlasını istemiyorum. Başkasının hakkını yemek istemiyorum. Ama hakkımdan beslenmek istemiyorum.’ İşte ‘Ben hakkımı yemem ama hakkımı yemem’ anlayışı; kuracağız. İktidara geldiğimiz ilk gün, hakim ve savcıların hukuk ve vicdan dışında hiçbir yetkiye tabi olmamalarını sağlayacağız. Siyasi görüşle savcı, hakim gibi davranan adalet mensuplarını asla hoş görmeyeceğiz.”

“ÖZGÜR MEDYA OLMADAN DEMOKRASİ OLMAZ”

“Özgür medya olmadan demokrasi olmaz. Özgür medya değerlidir. Yani köşeye sıkışan ve bireysel çıkarlara göre hareket eden bir medya olmadığını, halkın haber alma özgürlüğünü güvence altına aldığı için devlet işlerinin şeffaf ve hesap verebilir bir biçimde yürütülmesinin şartı olduğunu biliyoruz. . İşini bu kadar iyi yapan medya mensuplarına bu ortamı sağlamak bizim görevimiz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, TBMM’nin işlevini ortadan kaldırırken, iktidar ne yazık ki medyanın büyük bir bölümünün denetimini eline aldı. Üstelik devlet bankalarından alınan birden fazla maalesef geri ödemesiz kredilerle, bu ülkenin sağlıklı olarak tanımlanan ve yaşını doldurmuş saygın medya kuruluşları eşlere ve arkadaşlara bağlandı. Eşi ve arkadaşı da vefat etti, şimdi iş akrabalarına kaldı. Medyanın kontrol edilemeyen kısmı ise ekonomik olarak baskı altına alınan veya yargı tarafından disiplin altına alınmak istenen bir duruma dönüştü. Yine ittifak adına ve Sayın Cumhurbaşkanımız 13. Cumhurbaşkanımız adına. 14 Mayıs’tan sonra medyayı da özgürleştireceğiz. Medyanın vatandaş adına devleti izleme ve denetleme görevini yerine getirmesi için uygun ortamı sağlayacağız.”

“YENİ BİR MERKEZİ-YEREL DENGE KURMAK ZORUNDAYIZ”

“Uygar rekabetin olmadığı siyasi rejimler, çürümeye mahkûm rejimlerdir. Bu nedenle Türk siyasetinin gerçek anlamda çoğulcu olması için her türlü önlemi alacak, her türlü reformu hızla yapacağız. Şiddete başvurmayan, ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını teşvik etmeyen her fikir, örgüt ve partiyi yasal olarak göreceğiz. Bu ülkede toplumsal ve siyasi muhalefetin fitne olarak görülmesine, ihanetle suçlanmasına son vereceğiz. Bu fikir özgürlüğü sağlar ve insanların daha özgün fikirlerle iş üretmesini sağlayan atmosferi gerçekleştirir. 14 Mayıs’tan sonra üniter devlet anlayışından ayrılmadan yerel yönetimleri çok daha aktif, çok daha güçlü ve çok daha demokratik hale getireceğiz. Yeni bir merkez-yerel istikrarı tesis etmek mecburiyetindeyiz. Vatandaşların yerel yönetimlerin kararlarına katılmasını ve alınan kararları denetleyebilmesini sağlamalıyız.”

“BU SEÇİMDE ÜLKEYİ KİMİN YÖNETECEĞİNE DEĞİL, ÜLKE NASIL YÖNETİLECEĞİNE SİZ KARAR VERECEKSİNİZ”

“14 Mayıs 2023 çok kıymetli bir tarih. Bu seçimde bu ülkeyi kimin yöneteceğine değil, ülkenin nasıl yönetileceğine siz karar vereceksiniz. Bu başka bir seçim. Dolayısıyla bu seçim sıradan bir seçim değil. Bu bir rejim seçimidir. Çok ilgilenmelisin. Burada beni dinleyen 20’li yaşlarındaki genç arkadaşlarımın geri kalan hayatlarını en aktif şekilde etkileyecek bir seçimin arifesindesiniz. Bu seçimde hepimize büyük görev ve sorumluluk düşüyor. Her birimiz çok çalışmalıyız. Kimseyi kayırmadan tanıdığımız tanımadığımız herkesi sandığa götürmelisiniz. Sürece böyle bakmalıyız. Bireylerin gücünü değil, toplumun gücünü yüceltmeliyiz. Çünkü birkaç ay sonra, mükemmel başlangıcı olan Cumhuriyetimizin ilanının yüzüncü yıl dönümünü gururla kutlamak durumundayız. Buna hazırlanmalıyız. Milli Mücadele sürecine bir kez daha öncülük eden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 103. yılında, devletimizi, kurucu liderine yakışır, demokratik düzeyi yüksek bir devlet haline getirmekle yükümlüyüz. Bunu yeniden inşa etmeliyiz. Bu kaotik dönemi sonlandırmalıyız. Niteliksiz takımları her zaman birlikte emekliye ayırmalıyız. Ülkede hep birlikte bir barış ve umut dönemi başlatmalıyız. Bu sürecin gelişeceği dönemin en hoş anlatımı genç bir kardeşimin ağzından bir kez daha dökülmüş; ‘Her şey güzel olacak’ deyip yolumuza devam etmeliyiz.”

“21 YIL YÖNETİYORSANIZ VE BİR SÖZ VERİRSENİZ ONU AKLINIZDAN ÇIKARIN”

İmamoğlu, konuşmasının ardından gençlerin sorularını yanıtladı. O sorulardan bazıları ve İmamoğlu’nun yanıtları şöyle oldu:

– AK Parti geçen hafta bir seçim beyannamesi yayınladı ve sizlerin ve İBB’nin çokça yaptığı çalışmalar vaat olarak veriliyor. Mesela deprem bölgesine ve afet bölgesine bir deniz hastanesi göndermek üzere. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

21 yıldır bu ülkeyi yöneten bir anlayış seçime bir ay kala söz veriyorsa sil kafanızdan. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduğumda birçok vaatle çıktım. Önümdeki asıl rakip aday olan son ikinci seçime en az on vadimizi vermek zorunda kaldık. Kreşleri hor gördüler; Çocuk odası sözü verdiler. ‘Paranı kime veriyorsun’ dediler. Ayrıca 0-4 yaş arası annelerin çocuklarıyla seyahat etmesi için destek olacaklarını söylediler. Bu yüzden, yönetici bir zihin gördüğünüz an -bir ayrıcalık olmasın diye ıslanayım- yine de söz veriyor, unut gitsin. Sözlerinin hiçbirini dinlemedim bile. Garip bir durum yaşıyoruz değerli arkadaşlar. İşte uçak gemisi, işte tank ya da şu, bu… Güya bir mucize yaratıyoruz. Bu bizim savunma sanayimiz; olacak. Daha da iyisini yapabiliriz. Yapmalıyız ve yapacağız. Daha özgün davranacağız. Bir iki kurum üzerinden değil, tahminen 103 kurum üzerinden yapacağız. Ama bugün, hayat değiştiren ve dönüştürücü gelişmeler getiren yenilikçi buluşları görmek benim için daha keyifli olurdu. Almanya’da bu topraklarda doğmuş iki profesörün keşfettiği Kovid aşısının dünyayı nasıl değiştirdiğini yaşadık. Bizimkiler. Dolayısıyla bugünkü siyasi propagandanın gençlerimizi yanıltmayacağı kanaatindeyim. En çok güvendiğim gençler. Neden bu kadar çok söylüyorum? Beni yanlış anlama. Sana yağ yakmıyorum. Bir fark var. Belli bir yaş grubu, siyasi kavramları zihinlerinde katılaşmış, esnek olmayan bir konuma evrildi. Ama siz gençler daha özgün görünüyor ve davranıyorsunuz. Bu nedenle, bunu yapmayın, ancak: Oy verin. Oyunuzun protesto malzemesi olmasına asla izin vermeyin. Git oyununu oyna. Bu rejimi değiştirin. Bu yüzden size bu sorunları anlatıyorum. 21 yıldır iktidarda olan bir akıl bugün oraya gemi göndereceğim falan derse; Yazıklar olsun sana. Ne söyleyebilirim. Canım acıyor.”

17 YAŞINDAKİ ÖĞRENCİ: “ÜLKEMDE KALMAK VE GÜZEL ŞEYLER YAPMAK İSTİYORUM”

– Mustafa Kemal Atatürk ve askerlerimizin kan dökerek, savaşarak kazandığı bu topraklardan deyim yerindeyse kendi geleceğimi, kendi çıkarlarımı düşünerek ayrılmak istemiyorum. Ülkemde kalıp güzel şeyler yapmak istiyorum. Henüz on yedi yaşında bir insan olarak bu bahisle bu kadar mücadele ediyorum. Ne gibi önlemler alabiliriz?

“Az önce söylediğim ilkeler yerine getirildiğinde; yani adalet, demokrasi, özgürlükler, bütün bunlar sağlandığında, iyi bir eğitim ve yargı sistemi sağlandığında, arzu ettiğiniz geleceğe dair umutsuzluk mutlaka umuda dönüşecektir. En çok pişman olduğum şey 1980’lerde bu ülkede senin yaşında olmam. Evet, sorunlar vardı. O oradaydı ama birçok soruna rağmen inanılmaz bir umudumuz vardı. Sonuçta siz farklı bir nesilsiniz. Bizden çok daha üretken, çok daha adaletten yana, eşitlikten yana, insanları insan olduğu için seven ve kabul eden… Önyargıları yok. Bu önyargı değerlidir. Gençlerde bu yok. Bu kavramlarla varlıklarını ve güçlerini göstermek isteyen bu gençlerin bu ülkede umutsuz olmalarına engel olamıyorum. Çünkü bu ülke; Bereketi ve zenginliği ile dünyanın en umutlu ülkesidir. Dünyanın birçok ülkesini gördüm. En umutlu ülke burası. O bakımdan bu sistemi değiştirdiğimiz andan itibaren umutsuzluğunuz yerini inanılmaz bir ümide bırakacaktır. Çok açık.”

OKULU KAPTAN ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİ: “1150 odalı sarayı açmaz mıydı mesela”

– Evde kalıyorum. Depremden sonra üniversiteleri kapattılar. Bu karar ilk alındığında ‘Muhtemelen vazgeçerler’ dedim. Çünkü çok yanlış bir karardı. Mesela 1150 odalı sarayı açamadı mı diye sormak istiyorum.

“Üniversitenin kapatılıp online sisteme geçilmesinin bilinçli olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki, bu berbat bir sebep ve kötü niyet. ‘Tanrı aşkına, lütfen biri bana mantıklı bir yön söylesin. Peki bu üniversiteler neden kapatıldı? İnsanlar neden internete mahkum oluyor? Birisi bana mantıklı bir taraf söyledi. Bulamadım’ dedim. Haftada 1-2 kez avaz avaz bağırarak bu işe davet ettim. ‘Lütfen açın’ lütfen açın.’ Kısmen açılmış olarak tanımladılar. Ne olduğu belli değil. Ülke eğitimi bu kadar baltalayan bir süreç yaşamadı. Adalet, eğitim, iklim; Analiz edilmesi gereken o kadar çok ana sorunumuz var ki. Yani çok işimiz var. çok işimiz var Üniversitelerin kimlik doğrulaması ve özgürleşmesi farklı sorunlardır. Üniversitedeki profesörler ağızlarını açamıyor. Ağzını açamayan akademik ekibin olduğu bir yerde üretim nasıl olacak? Buluş, mucit orada nasıl görünecek? Bu kadar değil mi? Her zaman söylüyorum: Lütfen çocuklarınızı geri çevirmeyin. Bağırsınlar, konuşsunlar. Milletin geleceği, sesi kısılmış, boğuk bir millete dönüşüyor. O bakımdan sizin üniversitelilerinizin eğitim imkanlarını bu anlamda kısırlaştıran, önünü kesen, zorlaştıran bir akıl, memleketini düşünmeyen, devletinin geleceğini düşünmeyen bir akıldır. Bu işi dönüştüreceğiz.”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu